Şizofreni, nedeni iyi bilinmeyen, işlevselliği
önemli ölçüde bozan düşünce, duygu ve davranışlarda bozukluklarla giden,
insanın içe kapanarak, kendine özgü bir dünyada yaşadığı, gerçeklerden ve
insanlar arası ilişkilerden uzaklaştığı bir beyin hastalığıdır.
Şizofreni tedavi edilebilir bir hastalık olmakla
beraber, hastaların önemli bir kısmında hastalık tamamen ortadan
kalkmayabilir.
Şizofrenin
nörolojik gelişimsel kökenleri olduğuna dair birçok kanıt mevcuttur.
Hastalığın kesin nedeni bilinmese de, ailede şizofren birinin olmasının
hastalığa yakalanma riskini artırdığı bilinmektedir.
Tek yumurta
ikizlerinin birinde şizofreni görülmesi durumunda diğerinde şizofreni ortaya
çıkma olasılığı %50, anne babanın ikisinin birden şizofren olması durumunda
çocuklarda şizofreni görülme olasılığı %40, anne veya babanın şizofren olması durumunda
çocuklarda görülme olasılığı %8, kardeşlerden birinin şizofren olması durumunda
diğer çocukta hastalığın görülme olasılığı %12’dir. Hastalık,
büyük çoğunlukla 15-35 yaşları arasında başlar. (%50’si, 25 yaşın altında.) 10
yaşın altında ve 40 yaşın üstünde başlaması nadirdir. Bu durumda, şizofreninin
başlaması açısından en riskli yaş, 15-25 yaşlarıdır.
Çocukluk döneminde şizofrenik bozukluklara ender rastlanır.
Bilişsel yetilerin gelişim aşamasında olması ve normalden sapmayı tespit
etmenin zor olması çocuk ve ergenlerde tanı konmasını azaltıyor.
Başlangıcı genelde sinsidir. Şizofreni beş yaş öncesi çok az
görülür. Ergenlikte sıklığı 50 kat artarak 1000’de 1 ya da 2 oranına
ulaşmaktadır. Erkeklerde 1.5-2 kat daha sıktır ve bu çocukların durumu daha
erken yaşta belirti göstermektedir.
Klinik belirtiler ortaya çıkmadan önce okul başarısında
düşme, sosyal geri çekilme ve günlük işlevlerini yerine getirmede zorluklar
görülebilir. Polikliniğe başvuru nedeni genelde bu tür şikayetler olmaktadır,
ilk muayenede tespit edilemese de zaman içinde hasta izlendiğinde düşünce ve
algı bozuklukları tespit edilmektedir. Erişkin başlangıçlı şizofrenideki tüm
belirtiler, çocuk-ergen başlangıçlı şizofrenide aynıdır. Sanrı ve varsanılar
çocuklarda daha az görülmektedir. Başlangıçta belirsiz olan sanrılar, zamanla bireysel
kimlik ya da aile kimliği ile ilgili karışıklıklar, sonra da sabit ve sanrılar
halini alır. En sık görülen işitsel varsanılardır ve bunlar genelde suçlayıcı
ya da emir verici niteliktedir. Karşılıklı konuşma sesleri, çocukla ilgili
yorumlar içermektedirler. Bedensel ve görsel varsanılar daha seyrek
görülmektedir. Bu tür sanrıların varlığını tespit etmek zor olmasına rağmen
düzensiz konuşma ve davranışlar belirgin şekilde görülebilmektedir. Şu tarz
davranış bozuklukları görülebilir: aşırı hareketlilik, amaçsız ve uygun olmayan
davranışlar, küfür içeren sözel saldırılar, ailedeki diğer kişileri anlamsız ya
da sebepsiz şekilde kısıtlayıcı ya da zorlayıcı tutumlar.
Genelde ilk şikayetler, içe kapanma, sosyal ortamlardan
kaçma, bu durumdayken rahatsız edildiğinde huzursuz olma, gündüz düşleri, kişisel
ilgilerin azalması, emir ve eleştirilmeye duyarlılık ve fiziksel aktivitenin
olmaması gibi durumlardır. Takıntılı düşünceler de sık görülebilmektedir.
Bebeklik döneminde, dil bozukluğu ya da gelişimsel gecikme,
kas tonusu azlığı, çevreye tuhaf tepkiler verme ya da sosyal tepkiler vermeme;
erken çocukluk döneminde ise, duygusal dengesizlik, açıklanamayan öfke
nöbetleri, tutturma, aşırı hareketlilik gibi belirtiler sık görülmektedir. Sanrılar
ve varsanılar genelde dokuz yaşından sonra görülür.
Tedavi için yapılandırılmış bir çevre, özel gelişimsel
eksikliklerin yerine konması, sosyal beceri eğitimi, ailenin psiko-eğitsel
tedavisi, destekleyici gerçeğe dayalı bireysel psikoterapi gerekmektedir.
KAYNAKÇA:
Şenol, S. (2006). Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı.
Ankara: HYB Yayıncılık
http://www.bebekkokusu.com/news/templates/konular.aspx?articleid=760&zoneid=37
http://www.aile.org/index.php?bolum_yazi=3164
http://www.populermedikal.com/psikiyatri/sizofrenineden.asp
http://saglik.tr.net/ruh_sagligi_sizofreni.shtml